Dikkat, kuvvet, denge, tepki hızı, koordinasyon ve esneklik… Bunlar az şey mi? Psiko-motor beceriler, özellikle çocukluk döneminde benlik saygısının gelişiminde ve arkadaşlar arasında belli bir yer edinmede önemli rol oynuyor. Çocukların hareket gereksinmelerini karşılayacak en uygun etkinlikler ise hareketli oyun etkinlikleri. Kulağa ne kadar basit geliyor değil mi?
Peki, hem okul öncesi eğitimde en az yer verilen ve hem de ilköğretim çağından itibaren aileler tarafından da en az önemsenen ders ne biliyor musunuz? Beden Eğitimi dersi. Diğer gelişim alanlarına yönelik etkinliklere gösterilen ilgi, ne yazık ki bu gelişim alanına gösterilmiyor. Nedenler muhtelif… Geçmişteki beden eğitimi derslerimizi hatırlayalım yeter.
Genç bir Beden Eğitimi öğretmeni olan Devrim Dinçer’e okullardaki bu dersin alameti farikası hakkında konuştuk ve bakışımızı değiştirecek bilgiler aldık.
Okullarda niçin beden eğitimi dersleri var?
Aslında beden eğitimi dersinin, zaman zaman programlardan kaldırıldığını düşünürsek, bu soruyu “okullarda niye beden eğitimi dersi olmalı?” şeklinde sormamızda yarar var. İnsanın kendi bedeniyle olan ilişkisi, genel eğitimin bir parçası bence. Fiziksel sağlık, zihinsel sağlık ve ruhsal sağlıkta sporun yeri inanılmaz.
Dikkatini bir noktada toplayabilme yetisi kazanmak, bir problem çözmek ve bunu bazen bireysel bazen de grup içinde hareket ederek başarmak müthiş geliştirici bir faaliyet. Bu benlik bilinci kazanması demek, özgüven demek. Arkadaşlarına, rakiplerine ve oyun kurallarına saygı duymayı öğrenmesi, yenilgiyi kabul etmeyi öğrenmesi demek, işbirliği yapmayı bilmesi demek, saldırganlık dürtülerinin engellenmesi demek, hoşgörü demek.
Bütün bu ruhsal kazanımların yanında bir çocuğun fiziksel aktivite alışkanlığı edinmesi, ona doğru duruş alışkanlığı, doğru beslenme alışkanlığı gibi birçok olumlu özellik kazandırır. Kısacası yaşamı seven mutlu insanların yetişmesi için okullarda Beden eğitimi dersi olmalıdır.
Peki, biz velilerin kafasında “beden eğitimi dersi” deyince nasıl bir resim belirmeli?
Bugünün salt akademik başarı odaklı eğitim sisteminde beden eğitimi dersi, öğrencinin not ortalamasını yükseltmesine yardımcı olacak bir ders olarak algılanıyor ve bu algıyı kırmak kolay değil. Bu tür bir görmezden gelme, belki de kinetik zekası çok yüksek bir çocuğun, belki basketbolcu olmak için doğmuş bur çocuğun bu yeteneğinin hiç ortaya çıkmamasına neden oluyor. Hiç parlamadan sönmüş bu yıldızların sayısını hayal edebilmemiz için ülkemizdeki başarılı sporcu sayısına bakmamız yeterli.
Ailelerin, çocuklarını spora teşvik etmeleri, sporun sosyal yaşama ve genel eğitim hayatına bir engel değil, tam aksine yardımcı olduğunu bilmeleri gerekiyor. Biz istesek de istemesek de çocuklar spor yapıyor. Oyun oynuyor. Ve ancak oyun yoluyla öğreniyor.
Bu ders müfredattaki bu haliyle yeterli mi?
Elbette yeterli değil ama hoca müfredata bağlı kalmak zorunda değil. Orda da olay tamamen eğitmenin yaratıcılığına kalmış. Atletizm, basketbol, futbol, hentbol, voleybol vs var. Öğrencilerine ipte yürümeyi, tek tekerlekli bisiklete binmeyi, jonglörlük yapmayı öğreten beden eğitimi öğretmenleri tanıyorum. Çocuğa ne öğretmeliyim diye düşünen bir öğretmen her şeyi öğretir. Özetle müfredat benim istediklerimi öğretmeme de engel olmuyor. Okulunda beden eğitimi dersinin hakkıyla verilmesi için tesisleşen de var, bunu hiç önemsemeyen de var, ödenek alamayan da. Ülke olarak ortacıyız işte.
Rekreasyon ne demek, bunu gündelik hayatımıza nasıl sokabiliriz?
Her şey, ne yazık ki birinin kendi özgeçmişinin “hobiler” kısmına “spor yapmak” yazmasıyla başladı. Buna paralel olarak rekreasyonu da çoğu kaynakta “boş zamanı spor yaparak değerlendirmek” şeklinde görüyoruz. Öncelikle sporun bir “hobi olmadığını”, boş zaman değerlendirmek için bir araç değil, zaman harcamamız gereken bir ihtiyaç olduğunu bilmemiz gerekiyor.
Gündelik yaşamda zaman yönetimi yaparak spor motivasyonu sağlamak mümkün. Sportif yaşam bir tercihtir ve bunu tercih edenler mutluluğa bir adım daha yakındır. Dışarı çıkmayı gözünüzde büyütmediğinizde, çok fazla düşünmeden eve gelir gelmez üzerinizi değiştirip kendinize ortalama 40 dakikalık bir rota çizip müziğiniz eşliğinde yürüyüş yaptığınızda, kafanızdaki şey “neden çıktım da kendimi yordum” değil “iyi ki çıkmışım” olacaktır.
Zaman yaratmakta zorluk çeken insanlara tavsiyem; fazla düşünmeyin, hemen dışarı çıkın, pişman olmayacaksınız.